Basil Liddell Hart, I. Cihan Harbi’ndeki çatışmayı “Korku, açlık, gurur[1]” olarak tanımlıyor. Büyük Britanya’nın Avrupa anakarasında Almanya’nın güçlenmesine izin vermemesi, Fransa’nın Almanya’ya kaptırdığı Alsace-Lorraine bölgesinin hezimetini unutturmak istemesi, Rusya’nın 1905 Japon Harbi’ni telafi etmek ve büyük idealleri olan sıcak denizlere inmeye çalışması, Osmanlı’nın ise Düvel-i Muazzama’nın toprakları üzerindeki planlarını boşa çıkarmak ve memurların maaşını ödemek istemesi… İşte; bu gurur ve açlık 28 Haziran 1914’te atılan bir kurşun ile büyük bir savaşa dönüşecekti.
11 Ağustos 1914 günü Heyet-i Vükela (Bakanlar Kurulu), Sadrazam Said Halim Paşa’nın Yeniköy’de yer alan yalısında toplantı hâlindeydi. Toplantıya biraz geç kalan Enver Bey: “Bir oğlumuz dünyaya geldi.”diyerek Goeben ve Breslau’nun Çanakkale Boğazı’ndan içeri girdiğini bildiriyordu[2]. Heyet-i Vükela’nın önünde iki seçenek vardı: Ya bu iki gemi 48 saat içerisinde Osmanlı kara sularını terk edecek veyahut gemiler, silah ve topları sökülmüş bir vaziyette teslim edilecekti. Heyet-i Vükela bu iki seçeneği de kabul etmeyip, Halil (Menteşe) Bey’in teklifi üzerine gemileri satın aldığını ilân etti[3].
Osmanlı Donanması’na ait gemiler (Yavuz, Midilli ve Hamidiye kruvazörleri ile Berk-i Satvet, Peyk-i Şevket, Gayret-i Vataniye, Muavenet-i Milliye ve Taşoz muhripleri ve Nilüfer ve Samsun mayın gemileri) 29 Ekim sabahı Rusya sahillerine ulaştı. Osmanlı Donanması’na ait gemiler, Sivastopol, Novorossisk, Kırım’daki Feodosiya’yı (Kefe), Odessa’yı bombaladı. Bunun üzerine Rus Çarı II. Nikolay, 31 Ekim’de Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Rusya’nın savaş ilânını 4 Kasım’da İngiltere ve Fransa izledi[4].
Rus Çarı’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilân etmesiyle birlikte, Rus kuvvetleri 1 Kasım 1914’te Osmanlı sınırını beş farklı yerden aşarak taarruza kalktı. Hasan İzzet Paşa, emrindeki III. Ordu birliklerinin Rus taarruzuna karşı sınırın 30-35 kilometre gerisinde bulunan Köprüköy civarında savunma yapmasına kararı verdi[5].
Rus kuvvetlerinin Erzurum’un 50 kilometre doğusuna kadar gelmesi, Başkumandanlık Karargâhı’nda hoşnutsuzluk yarattı. Bunun üzerine Enver Paşa, 4 Kasım 1914 tarihinde III. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa’ya çektiği telgrafta, taarruza geçilmesini bildirdi.
Enver Paşa’nın emri üzerine III. Ordu birlikleri Köprüköy’de çatışmalar yaşanırken, cephenin kuzey ve güney kanatlarından saldırıya geçtiler. Kuzeyde, sınır birlikleriyle Teşkilât-ı Mahsusa grupları Trabzon vilayeti sınırındaki Rus karakollarını bir gece baskını ile ele geçirerek Çoruh Vadisi’nden Batum’a doğru yürümeye başladılar. Bu yürüyüş sonucunda Teşkilât-ı Mahsusa’nın Laz ve Acar başıbozuklarından oluşturduğu 5 bin kişilik kuvvet Osmanlı sınır birlikleri ile beraber Artvin ve Ardahan’ı geri almayı başardılar. Ardahan’a girişlerini, “Ardahan’dan selam” diye yazdıkları kısa ama iddialı bir telgrafla İstanbul’a duyurdular[6].
Enver Paşa, iyi eğitimli, geniş ulaştırma imkânlarına sahip Alman ordusunun düzgün iklim koşularında gerçekleştirdiği Tannenberg kuşatmasının bir benzerinin Kafkas Cephesi’nde de yapılacağını düşünmekteydi. Oysa ki, Kafkas Cephesi’nde ne hava elverişliydi ne de düzgün ulaştırma koşulları vardı. Buna rağmen Enver Paşa, kış harekâtının yapılmasında bir beis görmüyordu[7].
Sarıkamış Harekâtı 22 Aralık 1914 tarihinde başladı. Rus Ordu Karargâhı, bir kış taarruzuna ihtimal vermediği için Türk ordusunun taarruz hazırlıklarında son aşamaya geldiğine dair verilen istihbaratı kale almamış ve gerekli önlemleri almaktan kaçınmıştı. Bu yüzden Rus birlikleri hiç beklemediği bir vakitte baskına uğrayarak kuşatma altına düşme tehlikesi yaşamıştı.
IX. Kolordu’nun öncüleri, 25 Aralık 1914 akşamı Sarıkamış’a 4-5 kilometre mesafede bulunan Bardız Geçidi’ne ulaştılar. Geçide ulaştıklarında karşılarında Albay Bukterof komutasındaki yaklaşık 2.000 kişilik derme çatma bir Rus müfrezesi bulmuşlardı. IX. Kolordu’nun öncüleri de yaklaşık 2.000 kişiydi[8].
Sarıkamış Garnizon Komutanı General Voropanof, Sarıkamış’ı elde tutmanın imkânsız olduğunu düşünerek, birliklerine Sarıkamış’ı boşaltmaya hazırlanın talimatını verdi. Bu durumu fark edemeyen IX. Kolordu Ali İhsan (Sabis) Paşa ve Kolordu Kurmay Başkanı Şerif Bey, Enver Paşa’dan taarruzun durdurulmasını istedi. Ali İhsan Paşa, en başından itibaren taarruzun gece yapılmasına karşı idi. Bu nedenle birliklerin dinlendirilip taarruzun yarın devam etmesini talep etti. Bu ısrarlar karşısında Enver Paşa, taarruzun altı saat durdurulmasını emretti[9]. İşte bu durum Sarıkamış Harekâtı’nın belki de kırılma noktası olacaktı.
Ruslar, 24 Aralık gecesi taarruzu durdurmaya karar vererek birlikleri Sarıkamış’a gönderme kararı aldı. 24 Aralık gecesi cephenin durumu özetle şöyleydi: Cephenin iç kısmından Ruslar, dışarıdan ve soldan Osmanlılar Sarıkamış’a daha önce ulaşabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.
Sarıkamış üzerine ilk taarruz 26 Aralık sabahı yapıldı.. Takviye kuvvet alamayan IX. Kolordu, eldeki kısıtlı kuvvet ve imkânlar ile 27 Aralık günü yeniden taarruza kalktı ve bu taarruz akşam saatlerine kadar sürdü[10].
X. Kolordu Kumandanı Hafız Hakkı Bey, diğer iki tümeniyle birlikte Oltu Grubu’nu takip ederek Allahuekber Dağları’nın kuzey yamaçlarına doğru yönelmişti. Bu yöneliş, harekât planının dışına çıkmasına ve Sarıkamış’tan uzaklaşmasına neden oldu[11]. Böylece IX. Kolordu’nun öncü birlikleri, Sarıkamış önlerinde yalnız kaldı. Hafız Hakkı Bey’in yaptığı bu hata, harekâtın kaybedilmesine neden olacak kadar büyük bir hataydı.
30 Aralık 1914, Sarıkamış Harekâtı’nın dönüm noktasıdır. 22 Aralık’tan 30 Aralık’a kadarki süreçte savunmada kalan Ruslar, bu tarihten itibaren eldeki üstün kuvvetlerini de göz önünde bulundurarak taarruza geçti ve üstünlüğü ele almaya başladı. Rus kuvvetleri, karşısında tutunamayan Türk kuvvetleri, dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Enver Paşa, IX. ve X. Kolorduları, “Sol Cenah Ordusu” adıyla birleştirip Hafız Hakkı Paşa’yı generalliğe terfi ettirerek bu yeni orduyu, Hafız Hakkı Paşa’nın komutasına verdi. Hafız Hakkı Paşa, elde kalan birlikleri kurtarmak amacıyla 4 Ocak’ta Sol Cenah Ordusu’na hızlı bir ricat (geri çekilme) emri verdi. Bu emir üzerine Sarıkamış önlerinde yer alan birlikler dağ yollarını geçerek Erzurum’a doğru çekilmeye başladı. Türk ordusu bu kadar ağır kayıplar vermiş bir durumdayken, Rus ordusunun da pek aşağı kalır yanı yoktu. Rus ordusu da Sarıkamış Harekâtı’nın başlamasından itibaren ağır kayıplar vermişti. Bu nedenle Rus birlikleri, geri çekilmekte olan Türk kuvvetlerini takip etmeyi başaramadılar ve ellerine geçen büyük bir fırsatı değerlendiremediler[12].
. Bu harekât sonucunda III. Ordu’nun mevcudunda büyük bir azalma yaşandı ve 1 yıl sonra yani 1916 yılı Ocak ayında başlayan Rus taarruzu karşısında III. Ordu, hiçbir varlık gösteremedi. Rus kuvvetleri o kadar başarılı bir taarruz yürüttü ki, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nde Erzurum, Erzincan, Trabzon, Bitlis, Muş ve Van şehirlerini işgal ederek iç kesimlere doğru yönelmiş ve neredeyse Sivas’ı tehdit edecek duruma gelmişti.
Bolşevikler iktidara geldikten sonra 26 Kasım 1917 tarihinde Alman Doğu Cephesi Komutanlığı’na müracaat ederek, hemen bir ateşkes antlaşması istedi. Almanların ateşkes teklifini kabul etmesi üzerine 2 Aralık 1917 tarihinde Almanlar ile ateşkes antlaşması imzalandı. 18 Aralık 1917 tarihinde ise Osmanlılar ile Bolşevikler arasında Erzincan Mütarekesi imzalandı[13].
Brest-Litovsk’ta 20 Aralık 1917, 9 Ocak 1918 tarihlerinde iki farklı barış görüşmeleri yapılmaya başlansa da, bu görüşmelerden bir sonuç alınamadı.
Görüşmelerin üçüncü turu 30 Ocak 1918’te Osmanlı Sadrazamı Talât Paşa başkanlığında başladı. Almanlar ve diğer İttifak Devletleri, Ukrayna’nın bağımsızlığını tanıdığını açıkladı. Bunun üzerine, Troçki başkanlığındaki Sovyet Heyeti, 10 Şubat’ta görüşmeyi üçüncü kez keserek Petrograd’a döndü. Sovyetlerin bu oyalayıcı tavrı nedeniyle Alman Kumandanlığı, 17 Şubat 1918 tarihinde Ruslara karşı saldırıya geçeceğini bildirdi.
Brest-Litovsk görüşmelerinin çıkmaza girmesi nedeniyle Alman kuvvetleri, 17 Şubat 1918 tarihinde Rus kuvvetleri üzerine saldırıya geçti. Almanlar yalnızca dört günde 240 kilometrelik bir ilerleme kaydederek Rus Orduları’nı darmadağın etti ve Petrograd’ı tehdit eder hâle geldi. Osmanlı birlikleri de, Alman kuvvetleri ile eşgüdümlü olarak Rus kuvvetleri üzerine saldırıya geçti. Osmanlı birlikleri, 13 Şubat’ta Erzincan’ı, 15 Şubat’ta Gümüşhane, Torul ve Vakfıkebir’i, 20 Şubat’ta Bayburt’u, 22 Şubat’ta Tercan’ı, 24 Şubat’ta çatışma yaşanmadan Trabzon’u ve 25 Şubat’ta Of ve Aşkale’yi düşman işgalinden kurtardı. 23 Şubat’ta Almanlar, Sovyetlere daha ağır şartlardan oluşan bir ültimatom verdi. Alman ve Türk birliklerini bu hızlı ve caydırıcı saldırıları karşısında panikleyen Sovyet yöneticilerinin isteğiyle, 27 Şubat 1918’de görüşmeler yeniden başladı. Dördüncü ve son görüşme, 3 Mart 1918 tarihinde antlaşmanın imzasıyla sonuçlandı. Antlaşmayı Osmanlı Devleti adına İbrahim Hakkı ve Zeki Paşalar tarafından imzalandı[14].
Kafkas İslâm Ordusu
Kafkas İslâm Ordusu Kumandanlığı için önce Kazım (Karabekir) Paşa, daha sonra da Şehzade Ömer Faruk Efendi düşünülse de en sonunda Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Bey’in görevlendirilmesi kararlaştırıldı. Binbaşı rütbesi ile büyük bir orduya komuta etme imkânı yoktu. Bu yüzden, önce Yarbay, daha sonra da padişah iradesiyle Fahri Ferik rütbesine ve ayrıca, Yaverân-ı Hazret-i Şehrîyârî’lik unvanıyla padişah yaveri oldu[15].
Nuri Paşa, Şubat 1918 sonlarında trenle İstanbul’dan Musul’a doğru yola çıktı ve 25 Mart 1918 tarihinde Musul’a vardı. Nuri Paşa, Kafkas İslâm Ordusu’nun çekirdek kadrosunun bir kısmını Musul’da bulunan VI. Ordu’dan oluşturduktan sonra 8 Nisan 1918 tarihinde Musul’dan ayrılmış; 20-30 kişilik gruplar hâlinde yola devam ettiler. Nuri Paşa ve mahiyeti, 9 Mayıs’ta Tebriz’e, 25 Mayıs’ta Gence’ye ulaştı ve Kafkas İslâm Ordusu’nun merkezi Gence olarak belirlendi[16].
Enver Paşa tarafından gönderilen 5 Nisan 1918 tarihli 12 maddelik “Kafkas İslâm Ordusu’nun Teşkilatı ve Vazifelerine ait Talimatname” Nuri Paşa’ya verildi. Bu talimatnameye göre Kafkas İslâm Ordusu teşkilatlanmaya başladı. 15 Haziran 1918 tarihinde VI. Ordu’dan 149 subay, 488 astsubay ve er Kafkas İslâm Ordusu’nun teşkili için gönderildi[17].
Kafkas İslâm Ordusu’na bölge halkın içerisinden ciddi anlamda gönüllü katılım beklenirken, olaylar istenilen şekilde gerçekleşmedi. Kafkas İslâm Ordusu Komutanı Nuri Paşa, 28 Mayıs 1918 tarihinde Enver Paşa’ya çektiği telgrafta, “Gençlerden silahaltına 30 bin kişi gelmesi beklenirken, bunun yerine ancak 37 kişi gelmiştir.” diye dert yakındı[18].
Kafkas İslâm Ordusu’nun kurulmasının ardından Bakü’de bir panik yaşandı. Bakü’yü savunmak adına Bakü’de bir Ermeni ve Rus birleşik kuvvet meydana geldi. Bu kuvvet, Azerbaycanlı gönüllülerden oluşan milis gücünü Haziran ayı ortalarında dağıtarak, Kürdemir’e kadar ilerlemiş ve bu bölgeyi işgal etmişti. Birleşik Ermeni ve Rus kuvveti, Gökçay bölgesine doğru ilerlemesini sürdürdü. Rus ve Ermeni kuvvetlerinin Gence yakınındaki Gökçay’a kadar ilerlemesi, büyük bir tedirginlik yarattı. 17 Haziran 1918’de yapılan çarpışmalarda Osmanlı kuvvetleri, sayıca üstün düşman kuvvetleri karşısında tutunamamış ve geri çekilmek zorunda kalmıştı. 17 Haziran’daki çarpışmalardan sonra iki taraf da, 22 Haziran tarihine kadar savunmada kaldı. 30 Haziran günü Rus ve Ermeni kuvvetler yeniden saldırıya geçti. Türk birlikleri yapılan ikmal desteği ile taarruzu püskürterek saldırıya geçti, top ve makineli tüfek yardımıyla taarruz başarılı bir şekilde sonuçlandı. Rus ve Ermeni birlikler, Gökçay’da tutunamayarak Karamaryan bölgesine doğru çekildi[19].
Kafkas İslâm Ordusu, Salyan kasabasında Rus ve Ermeni birliklerin, İslâm ahalisine yaptığı katliamlara son vermek amacıyla 16 Haziran 1918’de Salyan kasabasına gelerek burada konuşlanmıştır. 28 Haziran’da Türk kuvvetleri üzerine saldırı girişiminde bulunulsa da, Ermeni kuvvetleri başarı elde edemedi. 2 Temmuz’a kadar yapılan çatışmalarda Rus ve Ermeni kuvvetler, başarılı olamayacaklarını anlayarak çekilmek zorunda kaldı[20].
Türk birlikleri eldeki kısıtlı imkânlara ve Alman, İngiliz ve Rus engellemelerine rağmen Temmuz 1918 ortalarında Bakü’ye dokuz kilometre mesafe uzaklığındaydı. Kafkas İslâm Ordusu, Bakü’ye bu kadar yaklaşmış olmasına rağmen, Nuri Paşa ve heyeti durumdan memnun değildi. Çünkü, İslâm Ordusu yalnızca 8 bin askerden oluşuyordu.
Türk birlikler, Kafkasya içlerinde ilerlemeye devam ederken Almanlar ise bu ilerleyişe engel olmaya çalışıyordu. Enver Paşa ise Almanların bu protestolarına bir son vermek için, Nuri Paşa’ya saldırıları durdurma emri verdi. Aslında, bu emirden sonra Nuri Paşa’ya gizli bir emir daha yollanmış, ilerleyişin devam etmesini ve hatta kendisini durdurmak isteyen Alman birliklerine karşı güç kullanma emri verildi[21].
. 1 Ağustos 1918 günü, Bakü’de, “Orta Hazar Yönetimi” koalisyonu devraldı. Bu koalisyonun ilk görevi, İngiliz kuvvetlerini Bakü’yü korumak üzere Bakü’ye davet etmesi oldu.
Taarruz 5 Ağustos 1918 tarihinde sabaha karşı 04.30’da başladı. Taarruzun başlamasıyla birlikte, düşmanın birinci savunma hattı kısa süre içerisinde tamamen dağılmış ve Kafkas İslâm Ordusu birlikleri ikinci savunma hattına doğru ilerledi. Taarruzun böyle devam etmesi durumunda Bakü’nün düşmesi işten bile değilken, ikinci savunma hattına yapılan taarruzlar sırasında Türk topçu ateşinin desteği, taarruzun ilk başladığı ana göre zayıflamaya başladı. Öğleden sonra ise Türk topçu birliklerinin elindeki top mühimmatı tamamen tükendi ve saldırı birliklerine destek veremez oldu. Üzerlerindeki şaşkınlığı atan düşman birlikleri, aniden saldırıya geçerek, X. ve XIII. Kafkas Alayları’nı geri çekilmeye mecbur bıraktı. Topçu desteğinin olmaması nedeniyle taarruz ilerleyemedi ve Türk taarruzunun durdurulması kararı alındı[22].
Başarısız Bakü taarruzunun ardından Nuri Paşa, mahalli birliklerin yeniden yapılandırılarak Azerbaycan Kolordusu’nun kurulması talimatını verdi Yapılan tüm çabalara rağmen Azerbaycan Kolordusu’na beklenilen katılım olmadı. Bakü’nün ele geçirilebilmesi için Kafkas İslâm Ordusu’na takviye kuvvet göndermekten başka bir seçenek yoktu. Bu yüzden, 15. Piyade Tümeni’nin, Kafkas İslâm Ordusu’na destek vermek amacıyla Kafkaslar’a gönderilmesi kararlaştırıldı[23]. Bakü’ye yapılacak yeni taarruzun tarihi, XV. Piyade Tümeni’nin Bakü önlerine ulaşacağı tarihe göre belirlenecekti.
Kafkas İslâm Ordusu’na takviye olmak için gönderilen XV. Piyade Tümeni, 191 subay ve 5541 er ile 9 Eylül 1918 günü Bakü önlerine ulaştı[24].
Taarruz başlayacağı sırada Kafkas İslâm Ordusu’nun mevcudu 8000 civarındayken, Azerbaycanlı milislerin mevcudu 6000-7000 civarındaydı. Taarruz 15 Eylül günü saat 05.30’ta topçu ateşiyle birlikte başladı. Taarruzun ağırlık merkezi 50. Piyade Alayı olarak belirlendi. Yoğun topçu ateşinin desteğiyle Türk kuvvetleri, öğleden sonra Bakü’ye girmeye başladı ve stratejik noktalar ele geçirildi. Ermeni ve Rus askerleri ise Bakü’nün daha fazla savunulamayacağını anlayarak gemilere binip kaçmak için iskelede toplandılar. Bunun üzerine Türk topçuları iskeleyi ateş altına aldı[25].
İran’ın Bakü Konsolsu ile düşman kuvvetleri Batı Cephesi’nin Ermeni komutanı, şehrin teslim olacağını bildirdi. Şehrin teslim edilmesiyle ilgili görüşmeler, Orta Hazar Diktatoryası, İran, İngiliz, ABD, İsveç ve Danimarka Konsoloslarının bulunduğu bir heyet ile yapılacağı açıklandı. Nuri Paşa, temsilcilerle görüşmesi için 5. Kafkas Piyade Tümeni Kurmay Başkanı Yarbay Rüştü Bey’i görevlendirdi[26]. Yarbay Rüştü Bey, şehrin teslim edilmesi için şu şartları bildirdi:
- “Bakü, kayıtsız şartsız derhal teslim edilecek.
- Şehri savunan düşman askerleri teslim olacak.
- Şehirdeki her türlü silah ve cephane ile devlet malı olan eşya ve bina teslim edilecek.
- Nargin Adası’nda bulunan Türk, Alman ve Avusturya-Macaristan savaş esirleri teslim edilecek.
- Silah ve erzak depoları ile zırhlı otomobil, binek otomobili ve kamyonlar, uçaklar ve bunların bütün malzemeleri, eksiksiz olarak teslim edilecek.[27]”
Bakü’nün savunulmasının artık gereksiz olduğunu düşünen heyet, şartları kabul etti ve Bakü’yü teslim etme kararı aldı.
İkinci Bakü Taarruzu sırasında V. Kafkas Tümeni ve XV. Piyade Tümeni’nin 1000’e yakın şehit verdi.
Nuri Paşa, Azerbaycan’a geldiği ilk zamanlarda, Karabağ ve çevresinde Türk ve İslâm ahalisi Ermeni saldırılarına maruz kalıyordu. Karabağ’a yardım gönderilmesi konusu gündeme gelse de, önceliğin Bakü olduğuna karar verilmiş ve Karabağ Harekâtı, Bakü’nün kurtarılmasından sonraya bırakılmıştı.
Bakü’nün ele geçirilmesinden sonra Cemil Cahid Bey kumandasına verilen IX. ve 106. Kafkas Alayları, I., II. ve III. Azerbaycan Süvari Alayları, 2. Azerbaycan Piyade Alayları, millî gönüllü birlikler 25 Eylül 1918 tarihinde Akdam’a geldi. Karabağ Harekâtı’nı yakından takip etmek isteyen Nuri Paşa, 1 Ekim’de Akdam’a geldi.
4 Ekim’de Türk birlikleri, Şuşa’ya doğru harekât başlattı. Türk birliklerinin Şuşa önlerine gelmesiyle birlikte, Antranik’e bağlı Ermeni çeteler Şuşa’nın güney bölgesine çekilmeye başladı. Şuşa herhangi bir çatışma yaşanmadan 8 Ekim 1918 tarihinde ele geçirildi[28].
Dağıstan Harekâtı başlamadan önce Dağıstan bölgesinde altyapı çalışmalarının oluşması için I. Süvari Tümeni Komutanı Yarbay Nazım Bey ve IV. Piyade Tümeni Komutanı Albay Şükrü Bey ve kurmay kadroları, Dağıstan ve Çeçenistan’da askerî teşkilat kurmak için bölgeye gönderildi. Bunun yanı sıra, Kurmay Yarbay İsmail Hakkı (Berkok) Bey ve emrindeki askerleri, Dağıstan’a gönderildi[29].
İsmail Hakkı Bey ve askerleri, yaz aylarında derme çatma bir kuvvet oluşturarak, Dağıstan içlerine doğru ilerlemeye hazır durumlardı. Ne var ki, Bakü Harekâtı daha öncelikli olduğundan Dağıstan’a yapılacak harekât için, Bakü’nün ele geçirilmesi beklendi[30].
56. Piyade Alayı, 5 Ekim 1918 günü Derbent’e taarruza geçti. Derbent’e yaklaşıldıkça Biçerahov kuvvetleri ile yapılan kanlı çarpışmalar artmaya başladı. Derbent’in güneyinde bulunan Araplar mevkiindeki istasyonda şiddetli çarpışmalar yaşandı. Şiddetli düşman ateşi altında olan birlikler ilerlemekte güçlük çektiği için ve havanın karması nedeniyle askerî harekâta ara verildi. Ertesi gün (6 Ekim) 56. ve 38. Piyade Alayları sabahın erken saatlerinde Derbent üzerine şiddetli bir taarruza geçti. Taarruza Türk topçusu da destek verdi. Türk topçusunun isabetli atışları nedeniyle düşman mevzileri isabet almış ve düşmanın morali bozulmaya başlamıştı. Taarruz karşısında fazla tutunamayan Biçerahov kuvvetleri dağılarak kaçmaya başladı. Türk birlikleri, 6 Ekim 1918 günü saat öğleden sonra Derbent’te kontrolü sağladı. Derbent’e yapılan bu taarruzda 25 asker şehit düşmüş, 29 asker de yaralanmıştı[31].
Derbent’in ele geçirilmesinin ardından Dağıstan’ın başkenti Petrovsk’un (bugünkü adıyla Mahaçkale) düşman işgalinden kurtarılması için çalışmalara başlanıldı. Bakü’den Derbent’e, Derbent’ten de Petrovsk’a kaçan Albay Biçerahov’a ültimatom gönderildi ve 20 Ekim 1918’e kadar bölgenin boşaltılmaması hâlinde taarruz edeceği söylendi. Ültimatom süresinin dolmasıyla birlikte 20 Ekim saat 07.00’da Petrovsk’a taarruz başladı. 22 Ekim gününde Kayakent ve Yeni Boynak mevkileri ele geçirildi. 23-25 Ekim tarihlerinde taarruza ara verildi[32].
26 Ekim günü harekât yeniden başladı. 28 Ekim – 4 Kasım tarihleri arasında Petrovsk’a yapılacak büyük taarruz için hazırlıklara devam edildi. 5 Kasım 1918 günü Petrovsk şehrine güneyden 15. Piyade Tümeni, kuzeyden ise Albay Akif Tümeni saldırıya geçerek taarruz başladı. Bölgedeki arazinin güçlüğü ve yoğun düşman ateşine rağmen saat 11.00 civarında Tarki Dağı ele geçirildi.
Bu sırada, Albay Akif Tümeni de Tarki Dağı’nın kuzey sırtlarını ele geçirdi. Düşman, 5 Kasım öğleden sonra karşı taarruza geçti. Fakat, 56. Alay ve 38. Alay’ın üstün gayretleri sonunda püskürtüldü. 6 Kasım günü saat 09.00’da taarruz yeniden başladı.
Çarpışmalar devam ederken bir Fransız ve bir İngiliz subay, Yusuf İzzet Paşa’nın karargâhına gelerek İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında mütareke imzalandığını bildirerek, askerî harekâtın durdurulmasını talep etti. Bu haber üzerine Yusuf İzzet Paşa, 6 Kasım 1918 günü saat 21.00’da askerî harekâtın durdurulacağını söyledi.
8 Kasım 1918 günü Biçerahov’a bağlı kuvvetlerin şehri terk ettiği bildirdi. 15. Piyade Tümeni herhangi bir çatışma yaşanmadan saat 16.30’da şehre girdi. Petrovsk Harekâtı sırasında Osmanlı birliklerinin zayiatı 118 şehit (5 subay, 113 er), 328 yaralı (10 subay, 318 er) ve 10 er kayıp olmak üzere toplam 456 kişidir[33].
Talât Paşa’nın istifasının ardından Ahmet İzzet Paşa, Sadrazam ve Harbiye Nazırlığı görevine gelmiş, 26 Ekim 1918 tarihli ve 5287 sayılı emri ile de, Azerbaycan’da ve Kuzey Kafkasya’da kalmak isteyen subayların belirli şartlara uyması hâlinde Kafkaslar’da kalacağını[34] bildirse de; bu duruma İngilizler büyük tepki gösterdi. Ahmet İzzet Paşa’nın kabineden çekilmesinden sonra yerine Tevfik Paşa Hükûmeti kuruldu. Tevfik Paşa Hükûmeti’nin Harbiye Nazırı Abdullah Paşa, 21 Kasım 1918 tarihinde IX. Ordu’ya yolladığı emirde, Kafkaslar’da yer alan tüm zabit ve zabitanın en kısa süre içerisinde Osmanlı sınırlarına yeniden dönmesi gerektiğini bildirdi[35].
Bu emir üzerine Osmanlı askerlerinin geri çekilme süreci başladı. Kafkas İslâm Ordusu emrindeki Gürcistan ve Ermenistan sınırları içerisinde bulunan askerlerin tahliyesi 5 Aralık 1918’e kadar sürerken, Azerbaycan ve Dağıstan’daki askerlerin Osmanlı sınırlarına dönebilmesi Ocak 1919 sonuna kadar devam etmiştir[36].
Osmanlı Devleti, I. Cihan Harbi öncesinde İtilaf Bloğu’yla ittifak yapmak için girişimlerde bulunsa da, bu girişimler sonuçsuz kalmış; böylece, Almanya ile ittifak yapmak durumunda kalmıştı.
Kafkas Cephesi’nde ilk dönemlerinde yaşanan Köprüköy Muharebeleri’nde Osmanlı birlikleri, Rus kuvvetlerine karşı başarı göstermişti. Fakat, bu başarılar, Sarıkamış Harekâtı’nın yapılmasıyla yerle bir edildi. Zorlu kış şartlarında böyle bir saldırı yapılması yerine, bahar aylarında Ruslara ani bir darbe indirilebilir; belki de, Osmanlı Devleti’nin savaş sonunda Kafkaslar’daki durumu çok daha farklı olabilirdi.
Osmanlı Devleti, savaşın ilk yıllarında, Kafkasya’nın iç bölgelerini ele geçirmek veyahut Kafkasya’da bağımsız devletler kurmaktan ziyade; Kafkasya’daki halkları ayaklandırarak, Rusların işini zorlaştırmasını ve Rusya’nın saf dışı bırakılmasını amaçlamıştı. Savaşın ilerleyen dönemlerinde Rusya’nın iç isyanlarla boğuşması ve Kafkasya’da otorite boşluğundan faydalanmak isteyen Osmanlı Devleti, Rusya ile aralarına tampon devletler kurulması amacıyla Kafkasya’daki bağımsız devletlerin kurulmasını desteklemiştir. Hatta, Enver Paşa, savaşın son dönemlerinde Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin birleşerek, “Doğu Kafkas Hükûmeti” adında birleşik bir İslâm Hükûmeti kurulması doğrultusunda fikirlerde bulundu.
İttihatçılar, Kafkasya konusunda büyük mücadeleler vermelerine rağmen, bu mücadele, tamamen başarıya ulaşamadı. Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı birliklerinin Kafkaslar’dan çekilmesinden sonra bölge önce İngiliz, ardından da Rus işgaline uğradı. Osmanlı’nın askerî ve siyasî olarak desteklediği Azerbaycan Cumhuriyeti ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti ne yazık ki bağımsızlığını kaybetti…
KAYNAKÇALAR
Kitaplar
- BABACAN, Hasan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014
- BAL, Halil, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kuruluş Mücadelesi ve Kafkas İslam Ordusu, İdil Yayıncılık, İstanbul, 2014
- CENGİZER, Altay, Adil Hafızanın Işığında Osmanlı’nın Son Savaşı, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2017
- GÖRÜRYILMAZ, Mustafa, Türk İslam Kafkas Ordusu ve Ermeniler -1918-, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2015
- HART, Basil Liddell, Birinci Dünya Savaşı Tarihi, çev. Kerim Bağrıaçık, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018
- KARAKÖSE, Nejdet, Afrika Grupları Komutanı Kafkas İslâm Ordusu Komutanı Sütlüce Fabrikasının Sahibi Nuri Paşa, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2019
- REYNOLDS, A. MICHEAL, İmparatorlukların Çöküşü Osmanlı-Rus Çatışması 1908-1918, çev. Yücel Aşıkoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016
- Talat Paşa’nın Anıları, haz. Alpay Kabacalı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015
- YÜCEER, Nasır, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun Azerbaycan ve Dağıstan Harekâtı, Genelkurmay Basım Evi, Ankara, 1996
Makaleler
- NALÇACI, Murat, “Rus Ordusu ve Sarıkamış Harekâtı”, II. Uluslararası Tarih Sempozyumu: 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı, Sempozyum Kitabı, İzmir, 2015, 663-685
- ÖĞÜN, Tuncay, “Kafkas Cephesi’nde Rus Ruleti: Sarıkamış Harekâtı, Yeni Türkiye Yayınları, 73, Ankara, 2015, 765-794
- SÜLEYMANOV, Mehman, “Kafkas İslam Ordusu Harekâtının Sonu”, Kafkas İslam Ordusu ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin Oluşumu Sempozyumu Kitabı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Ortadoğu ve Ortaasya – Kafkaslar Araştırma Uygulama Merkezi ve Bakü Qafqaz Üniversitesi Qafqaz Araştırmaları Enstitüsü, Erzurum, 2012, 327-358
- YÜCEER, Nasır, “Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü Harekâtı”, Kafkas İslam Ordusu ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin Oluşumu Sempozyumu Kitabı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Ortadoğu ve Ortaasya – Kafkaslar Araştırma Uygulama Merkezi ve Bakü Qafqaz Üniversitesi Qafqaz Araştırmaları Enstitüsü, Erzurum, 2012, 303-326
[1] Basil Liddell Hart, Birinci Dünya Savaşı Tarihi, çev. Kerim Bağrıaçık Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018, s. 2
[2] Talat Paşa hatıralarında, Goeben ve Breslau adlı iki Alman gemisinin geleceğinden haberleri olmadığını, yalnızca Enver Paşa’nın bildiğini şu satırlar ile aktarmıştır: ”O ana kadar hiçbirimizin “Göben”in geleceğine ilişkin bir bilgisi yoktu. Eski Amerikan elçisi Morgenthau, eserinde “Göben”in gelişinin daha önceden belirlenmiş olduğunu, bunu Wangenheim’in kendisine bir siyasî başarı olarak anlattığını yazıyor; bu kesinlikle doğru değildir.” Talat Paşa’nın Anıları, çev. Alpay Kabacalı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015, s 26-27
[3] Talat Paşa yine hatıralarında gemilerin satın alınma olayının göstermelik olmadığını, gemilerin paralarının ödendiğini belirtmiştir: “Gemilerin satışı yalnızca bir gösteriş değil, gerçekti.” Talat Paşa’nın Anıları, s. 29
[4] Mıcheal A. Reynolds, İmparatorlukların Çöküşü, çev. Yücel Aşıkoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016, s. 118; Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014, s. 105; Altay Cengizer, Adil Hafızanın Işığında Osmanlı’nın Son Savaşı, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2017, s. 477-478
[5] Tuncay Öğün, “Kafkas Cephesi’nde Rus Ruleti: Sarıkamış Harekâtı”, Yeni Türkiye, 73, Temmuz-Aralık 2015, s. 768
[6] Reynolds, s. 128; Öğün, s. 768
[7] Öğün, s. 769
[8] Öğün, s. 777
[9] Öğün, s. 777-778
[10] Öğün, s. 779-780; Murat Nalçacı, “Rus Ordusu ve Sarıkamış Harekâtı”, II. Uluslararası Tarih Sempozyumu: 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı Sempozyum Kitabı, İzmir, 2015, s. 678
[11] Öğün, s. 780
[12] Öğün, s. 782; Nalçacı, s. 677-678
[13] Karaköse, s. 138
[14] Nejdet Karaköse, Afrika Grupları Komutanı Kafkas İslâm Ordusu Komutanı Sütlüce Fabrikasının Sahibi Nuri Paşa, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2019, s. 138-143; Halil Bal – Azerbaycan Cumhuriyeti‘nin Kuruluş Mücadelesi ve Kafkas İslam Ordusu, İdil Yayıncılık, İstanbul, 2014, s. 138-140; Reynolds, s. 191-206
[15] Karaköse, s. 177-178
[16] Bal, s. 164; Karaköse, s. 179-181
[17] Karaköse, s. 183
[18] Reynolds, s. 234
[19] Nasır Yüceer, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun Azerbaycan ve Dağıstan Harekâtı, Genelkurmay Basım Evi, Ankara, 1996, s. 83-88
[20] Yüceer, Azerbaycan ve Dağıstan Harekâtı, s. 88
[21] Reynols, s. 238-239
[22] Mustafa Görüryılmaz, Türk İslam Kafkas Ordusu ve Ermeniler –1918-, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2015, s. 275-276; ; Karaköse, s. 222
[23] Görüryılmaz, s. 289
[24] Nasır Yüceer, ”Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü Harekâtı”, Kafkas İslam Ordusu ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin Oluşumu Sempozyumu Kitabı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Ortadoğu ve Ortaasya – Kafkaslar Araştırma Uygulama Merkezi ve Bakü Qafqaz Üniversitesi Qafqaz Araştırmaları Enstitüsü, Erzurum, 2012, s. 316
[25] Bal, s. 219-221; Karaköse, s. 248, Yüceer, Bakü Harekâtı, s. 321
[26] Görüryılmaz, s. 335; Yüceer, Bakü Harekâtı, s. 321
[27] Görüryılmaz, s. 336-337
[28] Görüryılmaz, s. 394; Karaköse, s. 272-273; Mehman Süleymanov, “Kafkas İslam Ordusu Harekâtının Sonu”, Kafkas İslam Ordusu ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin Oluşumu Sempozyumu Kitabı, Erzurum Atatürk Üniversitesi Ortadoğu ve Ortaasya – Kafkaslar Araştırma Uygulama Merkezi ve Bakü Qafqaz Üniversitesi Qafqaz Araştırmaları Enstitüsü, Erzurum, 2012, s. 331-333
[29] Görüryılmaz, s. 441-444
[30] Reynolds, s. 248-249
[31] Görüryılmaz, s. 452; Karaköse, s. 285-286
[32] Karaköse, s. 287
[33] Görüryılmaz, s. 459-461; Karaköse, s. 288-289
[34] Karaköse, s. 300-301
[35] Karaköse, s. 308-309
[36] Karaköse, s. 313