Balkan halklarının komitacılık faaliyetleri, Ermeniler için birer örnek oldu[1]. I. Cihan Harbi’nin çıkmasıyla birlikte Ermeniler, II. Abdülhamid döneminde gerçekleştirdikleri isyan hareketlerine yeniden ivme kazandırdı. Seferberlik ilânı ile birlikte Müslüman erkeklerin silahaltına alınması ve köylerin savunmasız kalması nedeniyle, köylere baskınlar verildi. Bununla da yetinmeyen Hınçak ve Taşnaklar, Osmanlı ordusuna yapılan ikmal desteklerine pusular düzenlemiş, birliklere saldırılar yapılmış ve Rus ordusu lehine faaliyetlerde bulundular.
Tehcir Kanunu alınmadan önceki süreçte Ermeniler; Zeytun, Van, Bursa, Adana, Urfa, Yozgat/Boğazlıyan bölgelerinde isyan ettiler.
9 Şubat 1915’te Van İsyanı’nın patlak vermesi, Osmanlı Devleti’nin sıkı tedbirler almasına neden oldu. 9 Şubat’ta başlayan isyan Nisan ayına kadar sürdü. Ermenilerin Van’da ayaklandığı tarihlerde ise Osmanlı Devleti, Çanakkale Cephesi’nde Müttefik orduların deniz harekâtına karşı koymaya çalışıyor, aslını söylemek gerekirse hayat memat mücadelesi veriyordu. Çanakkale’nin düşmesi, Osmanlı başkenti olan İstanbul’u işgale açık hâle getirebilir ve Osmanlı’nın savaştan saf dışı kalmasına neden olabilirdi. Bu nedenle Dahiliye Nazırı Mehmed Talât Bey giderek artan Ermeni şiddetini önlemek için, 24 Nisan 1915 tarihinde valiliklere ve mutasarrıflıklara yolladığı gizli tamim ile Ermenileri isyana teşvik eden komitelerin ve bu komite liderlerinin tutuklanmasını emrediyordu. Bu tamim ile İstanbul’da 235 Ermeni lider tutuklandı. Bir konuya burada parantez açmak gerekiyor: Sözde soykırım iddiaları için neden tehcir kararının çıktığı 27 Mayıs değil de Ermeni terör örgütü liderlerinin tutuklandığı 24 Nisan tarihi kabul ediliyor? 24 Nisan 1915’te Ermeni halkı, tehcire tabi tutulmamış ve yollarda hayatını kaybetmediği hâlde her 24 Nisan’da Ermeni Diasporası tarafından gündeme getirilen ve birçok Avrupa ve diğer dünya devletleri tarafından desteklenen bu sözde soykırım gününde, hangi Ermeni katledilmiştir? Bunun cevabını almak mümkün değildir. Çünkü ne 24 Nisan’da yollanan gizli tamim sonrası ne de 27 Mayıs’ta verilen tehcir kararı sonrası Ermenilere karşı devlet eliyle bir soykırım veyahut katliam hareketine girişilmemiştir.
24 Nisan’da valiliklere ve mutasarrıflıklara yollanan gizli tamim sonrası Ermeni çete liderlerinin tutuklanmasına rağmen Ermeni şiddeti son bulmamış; Rus ordusu lehine Osmanlı ordusu hakkında bilgi verilmeye, köylere saldırılmaya ve Osmanlı ordusunu iki ateş arasında bırakmaya devam edilmiştir. 2 Mayıs 1915’te Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından Dahiliye Nazırı Talât Bey’e gönderilen telgrafta “Ermenilerin aileleri ile birlikte Rusya’ya gönderilmeleri ya da Anadolu içlerine dağıtılmaları” gerektiği söylenmiştir. Bu nedenle Dahiliye Nazırı merhum Talât Bey tarafından olayın ciddiyeti nedeniyle geçici bir kanun çıkmadan ve Heyet-i Vükela’nın bir kararı olmadan 27 Mayıs 1915’te savaş bölgesinde ve çevresinde ikamet eden Ermenilerin tehcir edilmesine karar vermiştir[2]. Dahiliye Nazırı Talât Bey’in 27 Mayıs 1915 tarih ve 270 numaralı tezkiresi, 30 Mayıs 1915’te Meclis-i Vükela’da görüşülerek kabul edildi. Bu kararın altında, Sadrazam Said Halim Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dahiliye Nazırı Talât Bey’den başka dört nazırın daha imzaları vardır[3]. 27 Mayıs’ta Tehcir Kanunu çıkartan Dahiliye Nazırı Talât Bey Balkan kökenli olup; “2 Mayıs 1915’te Ermenilerin Rusya’ya ya da Anadolu içlerine dağıtılmaları” gerektiğini söyleyen Enver Paşa ise Rumeli’de Balkan komitacılara karşı çete muharebelerinde görev almıştır. Bu nedenle Hem Talât Bey hem de Enver Paşa, Balkanlar’da Türk ve Müslüman halkın çektiği sıkıntı ve eziyetlere, uğradığı katliamlara bire bir şahit olmuşlardır. Dökülen kanların, verilen canların ve çekilen eziyetlerin sonucunda o güzel toprakların elden gitmesine tanıklık etmişlerdir. İşte bu sebeple, Balkanlar’da başımızı gelen felaketinin aynısının da Doğu Anadolu’da yaşamamamız için bu tehcir kararının alınmasından başka çıkar yol kalmamıştır.
27 Mayıs tezkiresi ile Talat Bey şu bölgelerin boşaltılmasına karar verdi: “Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri, Adana, Mersin ve Sis (Kozan) şehir merkezleri hariç olmak üzere Adana, Mersin, Kozan ve Cebel-i Bereket sancakları, Maraş şehir merkezi hariç olmak üzere, Maraş Sancağı’nın diğer yerleri, Merkez kazaları hariç olmak üzere, Halep vilayetinde, İskenderun, Beylan, Cisr-i Şu’ür ve Antakya kazaları, köyleri ve kasabaları. Göçürülecek Ermenilerin iskân edecekleri yerler ise şunlardı: Van vilayetine komşu olan, kuzey kısımları müstesna olmak üzere Musul vilayeti, Zor sancağı, Urfa’nın şehir merkezi hariç, güneydeki kesimler, Halep vilayetinin doğu ve güneydoğu kesimleri, Suriye vilayetinin doğusunda tahsis edilen mahalleler.[4]” Ayrıca Talât Bey, tehcir edilen Ermenilerin Musul, Deyrü’l-Zor, Halep ve Suriye iç bölgelerine, her bir yerleşimin elli evi geçmemesini ve sayılarının civardaki Müslüman nüfusun yüzde 10’unu aşmamasını bildirdi[5]. Alınan bu önlem ile Ermenilerin gittikleri yeni yerleşim bölgelerinde toplu hâlde bulunmalarının önüne geçilerek olası bir isyan hareketi engellenmeye çalışıldı.
Bilinenin aksine Tehcir Kanunu bütün Ermenileri kapsayan bir karar değildi. Bazı şartları taşıyanlar bu kanunun dışında tutuldu. Bunlar; hasta ve âmâlar, Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar, askerler ve aileleri, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalardır. Tehcire tabi tutulan Ermeniler, Gregoryen mezhebine mensup yani Rus kuvvetleri ile ittifak yaparak Osmanlı asayişine zarar veren Ermenilerdi[6]. Ayrıca tüccar, amele ve ustaları tehcir dışında tutulma sebebi, savaş nedeniyle giderek artan malî krizin daha fazla büyümesine engel olmaktır.
Dâhiliye Nazırı Talât Bey, Ermenilerin adil bir şekilde iskân edilebilmesi için şu tedbirleri almıştır:
- “Nakli gerekenler, iskân edecekleri mahallere refah içinde can ve mal güvenlikleri sağlanarak sevk edileceklerdir.
- Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilene kadar, kendilerine göçmen ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılacaktır.
- Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve mal verilecektir.
- Hükümet tarafından göçmenler için ev yapılacaktır.
- Çiftçilere tohumluk, zanaat erbabına alet-edevat verilecektir.
- Terk ettikleri taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine ulaştırılacak, bu mümkün olmadığı takdirde bunların karşılığı para olarak kendilerine ödenecektir.
- Boşaltılan şehir ve kasabalarda bulunan Ermenilere ait gayrimenkullerin sayımı yapılacak, bunların cinsleri, miktarları ve kıymetleri tespit edildikten sonra köylere yerleştirilecek muhacirlere verilecektir.
- Ermenilerden boşaltılacak yerlere iskân edilecek muhacirlerin kullanabilecekleri mallar, yani, zeytinlik, dutluk, bağ ve bahçeleri, han, fabrika, depo ve dükkân gibi gelir getirecek taşınmaz mallar açık arttırma ile satılacak veya kiralanacak ve bu gelir, sahiplerine verilmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.[7]”
Ermenilerin iskân sırasında herhangi bir haksızlığa uğramasına engel olmak için tedbirler alınmasını sağlayan bir Dahiliye Nazırı ve bağlı bulunduğu yönetim, nasıl olur da iskan ettirdiği halka düşman olabilir? Yine aynı Talât Bey, 28 Ağustos 1915 tarihli talimatname ile iskân sırasında dikkat edilmesi gereken hususları şöyle bildiriyordu:
- “İskâna tabi tutulan Ermenilerin arabayla veya yaya olarak yola çıkan gruplar en yakın demiryolu istasyonun götürülecek oradan da yerleştirilecekleri yerlere trenle sevk edileceklerdir.
- Tehcire tabi tutulanlar, tren istasyonlarına vardıklarında aile reisleri asker olan veya bakacak kimsesi bulunmayan kadın ve yetimle, durumlarını resmî belge ile yetkililere ibraz ettikleri takdirde başka yere iskân edilmeyerek istasyon yakınındaki şehir, kasaba veya köylere yerleştirilecektir.
- Başka yerlere iskân edilecek Ermenilerin, sevk sırasında iaşeleri temin edilecek, fakirlerin iaşeleri ise ücretsiz olarak karşılanacaktır.
- Sevk sırasında Ermenilerin güvenliği sağlanacaktır. Hamile kadınların ve yeni doğmuş çocukların ihtiyaçları karşılanacaktır.
- İskâna tabi tutulanlar arasında yerlerini terk etmek istemeyenler veya yerlerine dönmek isteyenlerden makul sebep gösterenlerin dilekçeleri görevlilerin görüşleri de alınarak Dâhiliye Nezareti’ne gönderilecek ve Nezaretin vereceği cevaba göre hareket edilecektir.
- Göç sırasında veya konaklama esnasında Ermeni göçmenlere yapılacak herhangi bir saldırı derhal zararsız hâle getirilecektir. Saldırıda bulununlar tevkif edilerek Divan-ı Harbe sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
- Göçe tabi tutulanlardan hediye veya rüşvet alanlar, tehdit ile kadınları iğfal edenler veya onlarla gayrimeşru münasebet kuranlar derhal görevden alınıp Divan-ı Harbe sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.[8]”
İddia edilenin aksine, Ermeniler toplu bir katliama maruz kalmamışlardır. Göç ettirilen Ermeniler, tehcir yollarında açlık, susuzluk ve salgın hastalıklar ile Hamidiye Alayları’na bağlı Kürt milislerin ve Ermeni kafilelerini korumakla görevli bazı askerlerin saldırıları sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Ermenilere şiddet eyleminde bulunan kişiler ise en ağır cezalara çarptırılmışlardır. Tehcir eden Ermenileri öldüren, eziyet eden ve kadınlara cinsi saldırıda bulunan suçlular tespit edilerek Talât Bey’in imzasıyla Divan-ı Harbe verilmiştir. Bu suçlulardan 67’si idama mahkum olurken, 524 kişi hapse atılmış, 68 kişi ise kalebent cezasına çarptırıldı. Talât Bey, Ermenilerin yolda çektiği sıkıntıları hatıralarında şöyle dile getirmiştir: “Esas olarak bir önlemden başka bir şey olmayan göç ettirme, vicdansız ve karaktersiz insanların elinde bir facia şeklini almıştır. Amacım bu hareketlerin çirkinliğini gizlemek değildir. Yalnızca, bu olaydan dolayı bütün hükûmeti ve İttihat ve Terakki Komitesi yönetim merkezini ve bu işle hiçbir ilgisi olmayan üyelerini suçlamanın haksızlık ve keyfi hareket olduğunu söylemek istiyorum. İttihat ve Terakki Komitesi üyeleri, Ermenilere karşı yapılan hareketlerden dolayı son derece üzgündür ve her zaman bu olayları önlemek üzere hükûmet üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. Tarafsız bir mahkeme kurulduğu takdirde, işlenen cinayetleri savunmuş olmaksızın, bir gerçek olarak öne sürebilirim ki, olaylara bizzat Ermenilerin yol açtığı ortaya çıkacaktır.[9]”
[1] Altay Cengizer, Adil Hafızanın Işığında Osmanlı’nın Son Savaşı, Ötüken Yayınları, s. 201
[2] Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 119
[3] Babacan, s. 121
[4] Babacan, s. 120-121
[5] Mıcheal A. Reynolds, İmparatorlukların Çöküşü, çev. Yücel Aşıkoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016, s. 154;
[6] Babacan, s. 122-123
[7] Babacan, s. 123-124
[8] Babacan, s. 124
[9] Talat Paşa’nın Anıları, İş Bankası Kültür Yayınları, s. 72-73