Atatürk
Atatürk

Etnik Sorun Olarak Doğu Türkistan

Doğu Türkistan coğrafi olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeybatısında oldukça geniş, İpek yoluna geçit veren coğrafyadır. Bu yüzden Çin’in “Tek Kuşak Tek Yol” projesinin güzergâhında, 1.828.918 kilometrekareye tekabül etmektedir. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan dolayısıyla Keşmir ve Çin’in içerisinde de Tibet ve İç Moğolistan’a kuzeyden ayrıca Rusya ile sınırdaş sayılmaktadır. Tanrı Dağları Doğu Türkistan’ı belirleyen unsurlardan biridir. Doğu Türkistan sözcüğünün ifade ettiği bölgeye tarihte Uyguristan veya Kaşgarya denilmiştir. Doğu Türkistan son derece rafine bir medeniyete sahiptir. Buranın sorun olarak görülmesinin nedeni; Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisinde olması ve nüfusunda dramatik değişiklikler gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Çin resmi kaynaklarında Şincan/Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi olarak geçmekte olan Doğu Türkistan coğrafi olarak ÇHC’nin kuzeybatı yönünde bulunmakta olup, tarihin ilk dönemlerinden bu yana ‘Türklerin anavatanı’ ve Türk kültürünün beşiği konumundadır. Uygur azınlıklarının yaşamakta olduğu Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nin yeraltı zenginlikleri ve konumu itibariyle stratejik öneme sahip olduğu görülmektedir. Geniş toprakları ve zengin doğal kaynaklara sahip olduğu bilinmekte olan Doğu Türkistan, ‘Avrasya’nın kalbi’ denilecek kadar önemli olduğu ifade edilebilir. Uygur bölgesi, Çin topraklarının altıda biri olduğu gibi, sekiz ülkeye de sınırı bulunmaktadır. Bu sebeple tarihsel açıdan bakılacak olursa, Uygur bölgesi Çin için yabancıların istilalarına karşı bir tampon görevi üstlendiği ifade edilebilir. Doğu Türkistan sorunu aslında bir Çin sorunudur, lakin bölge etnik, kültürel ve tarihsel bağlamda Türkiye’nin de ilgi alanına girmektedir. Ülkemizi ilgilendiren temel nokta; etnik ve insani açıdan bakıldığında Uygur Türkleridir, fakat Çin, Uygur Türklerinin bağımsızlık istemesi ve haklarına sahip olabilme meselesini Doğu Türkistan meselesi ile aynı konu olarak görmektedir. Doğu Türkistan sorununun temelinde din ya da inanç farklılıklarının yattığı ön ifade edilse de aslında arka planında tamamıyla jeopolitik konum, sahip olduğu doğal kaynaklar ve en önemlisi Taklamakan Çölü ve Çin Seddi olduğu söylenir. Çin Seddi, Çin’in dış dünya ile bağlantısını kopardığı gibi aynı zamanda ülkeyi büyük bir ekonomik krize sokan etmenler arasında gösterilmektedir. Coğrafi olarak Doğu Türkistan ise bu iki önemli etmenin dışında kaldığı için ÇHC, Doğu Türkistan’ı, ‘dışarıya açılan kapı’ olarak görmektedir. Çin gibi büyük bir sanayisi ve pazarı olan ülkenin önemli derecede işçi gücü ve enerji kaynağına ihtiyacı var olduğu kabul edildiğinde kaynağa olan ihtiyacını Doğu Türkistan üzerinden gidermeyi istediğini söylemek yanlış olmayacaktır. 

Çin, Doğu Türkistan’ı elden çıkarmak istememekte; sosyo-kültürel ve etnik yapısını plânlı bir şekilde değiştirmeye arzulamaktadır. Doğu Türkistan ise “cahil bırakarak ezip yok etme” politikasına karşı yaşadığı güçlüklere rağmen mücadelesini sürdürmektedir. 1949 yılından beri sistemli bir şekilde Doğu Türkistan üzerinde uygulanan politikalar arasında, 1949 yılında ÇHC’nin kurulmasıyla Şincan’a karşı olan ayrılıkçı eğilimleri azaltmak ve toprak bütünlüğünü güçlendirmek yer almaktadır.

ÇHC, özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Doğu Türkistan’daki hak arayışlarını, ayrımcılığa karşı oluşan hareketleri eşitsizlik için yükselen sesleri “ayrılıkçılık, terörizm ve aşırıcılık” olarak sunmaya çalışıp, uyguladığı zulüm ve şiddeti bu şekilde meşru göstermeye çalışmıştır. Çin’e göre ülke içerisinde ayrılıkçı fikirlere sahip üç grup olduğu belirtilmektedir: Uygurlar, Tibetliler ve Moğollar. Buna rağmen Çin merkezi yönetimi tamamen Uygurlar üzerine yoğunlaşmış ve Uygur Türklerini ‘terörist’ olarak deklare etmiştir. Çin’in Uygurlulara karşı kullandığı terörizm söyleminin bir çarpıtmadan ibaret olduğu her halükarda sarih bir şekilde ortadadır. Çünkü Doğu Türkistan halkı, manevi değerlerini koruyabilmenin özgür bir biçimde dilini kullanmanın, baskı olmadan dinlerini yaşamanın ve gelecek nesillerine kültürlerini bırakmanın haklı mücadelesini dünya kamuoyunun gönünde vermektedir. Her toplumda şiddete eğimli insanlar olduğu gibi Uygur halkının içinde de şiddet yanlısı kişiler ya da gruplar bulunabilir. Ama bu Doğu Türkistan halkının ‘terörist’ olduğunu ya da haklı bir mücadele yürütmediklerini göstermemektedir. Bu durum, hakikat ile bağdaşmamaktadır.

Doğu Türkistan Bölgesi Çin’in yumuşak karnıdır ve diğer ülkelerin Çin’e baskı yapmasının bir aracı haline gelmiştir. Bu bağlamda eğer sorun çözüme kavuşturulmazsa, Türkiye ile Çin arasındaki ikili ilişkilerin etkilenmeye devam edeceği ifade edilebilir. Bununla birlikte Türkiye’nin, Doğu Türkistan konusunda tutarlı bir politika izleyemediği ve farklı dönemlerde izlediği bu “kararsız” politikalarla dengeyi sağlayamadığı belirtilmektedir. Türkiye’nin bu “kararsız” politikaları, kamuoyunca bölgedeki Türklerin azınlık haklarının çiğnenmesine göz yumulduğu şeklinde yorumlanmaktadır. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz