Atatürk
Atatürk

Karabağ Müzakerelerinde Diplomasi Oyunu: Moskova Zirvesi

Geçmişten günümüze kadar hem Azerbaycan, hem de Türk Dünyası’nın en önemli konusu olan “Karabağ Sorunu”, 2020’de ciddi olarak ilk 12-18 Temmuz tarihleri arasında patlak vermiş; araya giren arabulucular vesilesi ile ne kadar yatıştırılsa dahi bu durum 28 Eylül 2020’de çıkılmaz bir hâl alarak Azerbaycan Cumhuriyeti için vatan muharebesine dönmüştür.

Azerbaycan Türkünün Vatan Muharebesi

Herkesin takip ettiği ve bildiği gibi Azerbaycan’ın; Cebrail, Zengilan, Fuzuli ve Şuşa bölgelerinin düşman işgalinden kurtarılmasının ardından 9-10 Kasım 2020’de Rusya’nın  arabulucuğunda(!) bir ateşkes anlaşmasının imzalanmasıyla Karabağ arazisindeki birçok Türk toprağından işgalci Ermeni kuvvetleri çekilmiştir. Bu tabii ki Rusya’nın bir Türk dostu olduğu yahut Türk lehine güttüğü diplomasi değildir. Keza bilmemiz gerekir ki diplomasi; çıkar ve menfaatler üzerine kurulu bir düzenden başka bir durum teşkil etmemektedir. 10 Kasım 2020 tarihli imzalanan ateşkes anlaşmasında birçok Karabağ bölgesindeki başta ilçe ve şehirler olmak üzere köylerin de işgalden azat olunmasına yardımcı oldu. Fakat, tam da yardımcı oldu söylenemez. Çünkü, “Karabağ Sorunu”nun bir diğer adı, “Dağlık Karabağ Sorunu” olarak geçmektedir. Fakat, olayları takip edenlerin birçoğu bu durumu göz önünde bulundurmadı.   Peki “nerededir bu Dağlık Karabağ?” diye sorarsanız, kısa bir şekilde şöyle ifade edebiliriz; Güney Kafkasya’da hukuken Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı olan,Karabağ bölgesinde bulunup, başta; Hocavent, Hankendi ve Hocal ile Şuşa’yı kapsayan dağlık bir bölgedir. Ermenilerin “Burası kadim Ermeni toprağıdır.” diye bir ton zırvalıklarla iddia ettikleri topraklar bu bölgelerdir. İmzalanan anlaşmada ise bu bölge, yani Dağlık Karabağ bölgesini kapsamamakta. Sadece anlaşmaya bu bölgeden Şuşa dahil edilmiştir. Nedeni ise Azerbaycan Türk Ordusu’nun Şuşa’yı canları pahasına düşmandan azat etmeleridir. Gerçi yakın zamanda Ruslar anlaşma dolayısıyla Azerbaycan Türk Ordusu’nun Şuşa’dan da çekilmesini istemiş ve bazı küçük krizler ortaya çıkmıştı. Ama bu durum muallakta kaldı. Gelişecek olan gelişmelerle ne gibi krizlerin ortaya çıkacağını hep birlikte göreceğiz.

Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında Azerbaycan’da yerleşecek ve oluşturulacak ortak gözlemleme noktalarından “Türk-Rus Ortak Barış Gücü” ile kontrol edileceği denilse de, bu durum henüz bir muamma, bir meçhûldurumdadır.

Fransız ve Belçikalıların Sözde Devleti Desteklemesi

10 Kasım 2020’de imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra Nikol Paşinyan’ın diğer Ermeni Cumhurbaşkanları gibi “Rusperest” değil de, “Avrupaperest” siyaseti sonucunda Fransızlar tarafından Fransa Senatosu’na Dağlık Karabağ’daki sözde Ermeni devletinin tanınması için bir öneri bildirgesi sunuldu. Sunulan  bu öneri yüksek oranla kabul edilerek Fransızlar tarafından olumlu karşılanmıştır. 

Ardından Belçikalı Federal Parlamentosu, aralık ayında “Dağlık Karabağ’da Azerbaycan ve Türkiye’nin saldırganlığını kınayan” bir bildirgeyi kabul etmiş; Fransızlar gibi Belçikalılar da Dağlık Karabağ’daki sözde devletin onların düşüncesine göre tanınması gerektiğini bildirmiş ve böyle bir ihtimalde, Güney Kafkasya’daki uluslararası ilişkiler düzeninin rayına oturacağını belirtmişlerdi.

Bir iki delinin “devlet kuralım” demesi ile yapılacak basit bir olay değil. Bu durum tam da it hürür, kervan yürür misalidir!

İmzalanan Yeni Bildiri

Bunların ardından güncele gelecek olursak üç dört  gün önce Moskova’da Karabağ Sorununun çözülmesine ilişkin Rusya arabulucuğunda Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanlarının bulunduğu üçlü bir görüşme tertip edildi. İlham Aliyev, Putin ve Paşinyan ile Moskova’daki Kremlin Sarayı’nda görüşmeye katıldı. Bu görüşmede ilk olarak anlaşmada yer alan her üç devletin de başbakan yardımcılarından ortak bir çalışma gurubunun oluşturulmasını sağlayacak olan ortak bir bildiriye imza atıldı.

yenibildiri Karabağ Müzakerelerinde Diplomasi Oyunu: Moskova Zirvesi

İmzalanan bu bildirinin amacı tarafların belirttiği bilgilere göre Karabağ bölgesindeki ekonomik ve altyapıyı ilgilerindiren projelerin geliştirilmesine ilişkin bir içerik teşkil etmekte. Aliyev, imzalanan bu bildirinin büyük bir potansiyel teşkil ettiğini belirterek ifadelerinde; “Bugün kurulmasına karar verdiğimiz çalışma grupları da etkin bir şekilde çalışarak bölge için tasarlanan ve tamamlanacağına emin olduğum projelerin durumu hakkında bizi bilgilendireceklerdir.” sözlerine yer verdi.

Bildirinin ilk çalışma toplantısı 30 Ocak 2021 tarihine kadar gerçekleştirilmesi ve bildiride öncelikli olarak; kara yolu ile demir yolu bağlantılarının oluşturulması beklenmektedir. Faaliyet alanına kalan diğer hususlar ise bu üç devlet arasında olumlu bir şekilde gerçekleşecek mutabakat ile karar verilecektir.

Aliyev, üç devlet arasında imzalanan ortak bildiriye ithafen; “İmzalanan bildirinin kriz çözümüne yönelik inancımızı ortaya koyuyor”, “Bu durum, Dağlık Karabağ çatışmalarının geride kaldığına yönelik inancı yükseltiyor. Geleceği düşünmemiz gerekiyor.” ifadelerine yer verdi.

Paşinyan ise bu bildiriye olumlu karşıladığını belirtmiş; “Tüm sorunlar tek bir görüşmeyle çözülmeyecektir ancak çalışmaya devam edeceğiz.” diyerekten bölgedeki sorunların hâlâ  devam ettiğini, bunların en başında ise statü meselesinin yer aldığını söyledi. Bu durumları görüşmenin ardından Ermenistan’ın bu konuları, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu ile müzakereye devam edeceklerini belirtti.

Türk Aleyhinde Oluşan Diplomasi

Buradaki statü meselesi bitmemiş miydi? Hâlâ  statü meselesini mi düşünmekte Ermenistan?… Otuz  yıldır sorunu çözemeyen; Azerbaycan’a kendi topraklarını savunduğu için ambargo uygulayan ABD’nin, senatosunda sözde devletin kurulmasını destekleyen Fransa’nın bulunduğu Minsk Grubu mu çözecek Karabağ Sorunu’nu?!…

Bunları sorsanız tam da yeridir. Çünkü, Karabağ muharebesinde sahada kazanan taraf Türk, fakat diplomaside kaybeden taraf da yine Türk oldu maalesef. Aliyev’in, Rusya ile 10 Kasım 2020 tarihinde masaya tek başına oturması, diplomasi meydanına tek girmesi anlamına gelmekteydi. İşte bu yüzden Moskova görüşmesinde üçüncü taraf Rusya oluyor iken  dördüncü taraf  Türkiye olabilirdi. İ. Aliyev’in masaya, diplomasi meydanına tek başına girmesi, Moskova’ya da bu anlaşmalarda bulunan üç devletin çağrılmasına ve söz sahibi olmasına neden olmuştur.

Bir diğer yandan Moskova’da imzalanan bildiride sadece üç devlet arasında gerçekleştirilecek mutabakat ile diğer faaliyetler belirlenecek. Bu durum ikiye karşı bir olarak masada Türk aleyhinde bir sorun teşkil edecektir elbette.

Klasik Bir Putin Diplomasisi

IlhamAliyevMoskovaZirvesi Karabağ Müzakerelerinde Diplomasi Oyunu: Moskova Zirvesi

Bir diğer değinmemiz gereken konu ise uluslararası ilişkilerdeki en önemli husus olan beden dilidir. Zira Moskova’da gerçekleşen bu diplomasi zirvesindeki beden dili aslında her şeyi ifade etmekteydi.

V. Putin’in sırasıyla ilk İ. Aliyev ile sonra N. Paşinyan’ın selamlaşmasının ardından elleriyle “buyrun oturun” demesi bir arabulucu konumuna sahip olan ülkenin davranışından ziyade kontrolü eline alan ve “durumlara ve bölgeye hakîm olan benim, buranın sorumlusu benim” imajını veriyor. 

Bir diğer yandan görüşmede İ. Aliyev ile N. Paşinyan’ın selamlaşmadıklarını belirtmek gerekir. Bu, hâlâ sorunların devam ettiğinin durumun psikolojinin beden diline yansıttığı bir kısmıdır. Onun dışında görüşmeye geciktiği belirtilen Paşinyan’ı bekler iken V. Putin’in İ. Aliyev’e: “Oralar (Azerbaycan) soğuk mu?” sorusu sorduğu anlardaki beden dilinin kayıtlara yansıyan kısmında, V. Putin’in  “ellerinin arkada birleştirmiş” olduğu görmekteyiz. Bu hareket beden dilinde otorite ve gücü temsil eder. İnsanlar psikolojik olarak bu hareket vasıtasıyla karşısında bulunan bireye; “Güç ve kontrol bende, burada söz sahibi olan benim.” mesajını verir. Kısacası V. Putin, bu hareketi ile gücün ve hakîmiyetin onda olduğunu karşıya yansıtmış olmalı ki maalesef bir Türk devleti olan, can Azerbaycan’ımızın Cumhurbaşkanı İ. Aliyev ise bu olaya karşılık “ellerini önde birleştirmiş” bir şekilde V. Putin’i dinlemektedir. Bu beden dili ise ne kadar da “saygınlık göstergesi” olarak nitelendirilse dahi “karşısındaki insandan çekindiğini” belirtir. Bir diğer ifadeyle karşısındaki bireye; “Ne dersen yapmaya hazırım.” mesajını yansıtmaktadır.

Ne kadar da dikkate alınmayan konular olsa dahi bu kısımlar aslında güncel hayatımızın yanı sıra uluslararası ilişkilerde, diplomaside büyük bir rol oynamaktadır.

Dağlık Karabağ ile Karabağ Sorununu gelecek zamanlarda oluşacak gelişmeler ile nasıl bir hâl alacağını hep birlikte göreceğiz. Tanrı’dan tek umudumuz her şeyin Türk’ün lehine çevrilmiş bir durum hâline gelmesidir. En başta geri kaldığımız bu diplomasi oyununda siyaseti sevmesek bile dış siyasette kendi çıkarımız ve menfaatimiz için oyunu kuralına göre en iyi şekilde oynamamız gerekir. Aksi hâlde diplomaside bir kere ezilen uzun yollar bu duruma mahkûm kalmaya devam eder. 

Tanrı Türk’ü Korusun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz